bugün
yenile
    1. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: turgut uyar'ın en değer verdiğim şiiri. tekrar tekrar -naçizane- analiz etmekten bıkmadığım birkaç eserden biridir benim için. "bütün mümkünlerin kıyısında" ile başlayan tütünler ıslak kitabında yer alır. bilhassa sonuyla çok başkadır. özel'in analizi; link --- spoiler --- terziler geldiler. kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle. kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı. sonra sonsuz çalgısı sevinçsizliğin. çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle... yorgun ve solgundular, kumaşları buldular, kenti doldurdular o çelenk on bin yıllıktı, taşıyıp getirdiler ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkemediler bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi, "tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler piyangocular, çiçek satın alanlar, balıkçılar ağlarını, paraketenlerini, ırıplarını, oltalarını zokalarını, çevirmelerini ve kelepçelerini topladılar. sigaralarını yere atıp söndürdüler sigara içenler." bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler patron çıkardılar, karşılaştırdılar, katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler şarkılara başladılar ölmüş olan bir at için makaslarını bırakmadılar bekleniyorlardı. "ey artık ölmüş olan at! -dediler- ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı! sen açardın, otuz üç bin at türünün tek kaynağıydın sen! tüylerin karaparlaktı. koşumların, -kokulu yağlarda ovulup parlatılan- nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke. göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at! toynaklarını liflerle ovardık senin karaya boyanırdı koşuşun uyandırırdı bütün karaları ve denizleri. çılgın kişnemeni duyardık sonsuzun yanıbaşından ne güzel gözlerin vardı kara at! binlerce kişi, -çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut darmadağın giysileriyle herkes körler ve cüzzamlılar, bütün kutsal kitaplar kalabalığı, ermişler, kargışlılar ve günahlılar gebe kadınlar, vaaz edenler ve dondurmacılar ve at cambazları ve tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle tanrıtanımazlar ve tefeciler ve yalvaçlar...- ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş senin mutlu ovanı doldurup haykırırlardı. büyük sesler içinde sen, geçerdin..." terziler geldiler, bu güneşler odaların dışındaydı artık. herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde gazeteler yazmadı, dükkanlar dönemindeydik yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler beğenip gülümsediler. "ey artık ölmüş olan at! -dediler- senin eyelerin ne güzeldi. dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna. seninle öteleri ansırdık. öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı kedinin varldığı erişilmez kişilik güneşli bir damda. içimizden gemiler kaldırırdın, suyunu büyük şölenlerle tazelerdik bayramımızdın. kuburlukların bütün kişniş ve badem doluydu. şimdi dar dünya ölümün büyük hızı kesildi." terziler geldiler. ateş ve kan getirmediler hüzünleri kan ve ateşti ama. uğultulu bir şey ekspresler garlarda kaldı, ilaçlar çıldırdılar kenti bir baştan bir başa dolaştım, tıs yok bütün odalara dağıldılar. sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş yerlerde kırpıntılar, "oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar düğmeler, ilikler iplik döküntüleri, kumaş parçaları, karanlık akşamüstleri ve sabahlar, dükkan tabelaları, kartvizitler..." kasıklarına kadar çıkmış, en ufak bir ölüm bile yok, tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda mutfaklarını kilitlediler, büyük atsı giysiler kestiler. "ey artık ölmüş olan at!-dediler- koşuşun büyütürdü dünyayı senin! sen nasıl da koşardın. biz güneyde yatardık, sen koşardın hangi at güzelse ondan da güzeldin kuyruğunun parlak savruluşuyla bölerdi bir kara göğü ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu. gemin güzel sesler çıkarırdı güzel ağzında, herkesi sevinçle haykırtan. başın yaraşırdı düşüncemize ve gözlerine saygıyla bakardık..." terziler geldiler. durgunlukta o dökük saçık giyindikleri yarım kalmışlardı. tamamlanmadılar. toplu odalarını sevdiler. ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar. kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler, iğnelerine iplik geçirip beklediler; "ey artık ölmüş olan at!- dediler- en güzeli oydu işte, yüzünün savaşla ilişkisi. boydanboya bir karşıkoyma, denge ve istekli bir azalma. onu bilirdik. o ağaç senin kanınla beslenirdi, hepimizi besleyen. bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız senin karşında alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..." --- spoiler ---
    2. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      - (#4077367) bu şiir her seferinde bana şu şiiri de çağrıştırıyor; (bkz: barbarları beklerken (şiir)) vakti zamanında "terziler, barbarlar ve milatsız takvim" adında bir deneme yazmıştım hatta. o da bu yüzdendir muhtemelen.